Sabah yazıları IV

Yolcunun günlüğü / Semih Eser / Sabah yazıları IV / 5 Haziran 2022

SABAH YAZILARI IV

“Gökyüzü geniş, hayat kısa, hayaller sonsuzken yol özgürlüktü. Yol dostluktu, maceraydı, sonsuz olasılığın toplamı, yaşamın kaynağıydı.” 
Yolda, Jack Kerouac.

Yaz ayları, gün doğar doğmaz uyanıyorum. Bu sabah da öyle oldu. Alışılmadık hiçbir şey yoktu bunda. Üstelik, çeşitli aralıklarla gördüğüm rüyanın yeni bir sürümünü bile gördüm: Öğrenim hayatıma, yüksek lisans tez aşamasında son vermiş olmama rağmen, rüyamda bazen kendimi ilkokul sıralarında bazen lise bazen de üniversitede görürüm. Bunda ne var diyebilirsiniz elbette. Ancak sorun şu ki, rüyayı gördüğüm zaman kaç yaşındaysam, gittiğim okul sırasında da o yaştayım. Kabusu düşünsenize;  misal, 50 yaşındasınız o yaş ve cüssede tekrar ilkokul 5. sınıf sıralarında oturuyorsunuz. Sınıf arkadaşlarınız olmaları gereken yaşta, siz ise bırakın babalarını, dedeleri yaşındasınız. 

Bu sabah da aynı temada bir rüya ile uyandım. Belki de buna kabus desek daha doğru olacak: Bir iş başvurusuna gidiyorum. Beni işe alamayacaklarını söylüyorlar. Nedeni sorduğumda, henüz üniversiteyi bitirmediğimi daha ikinci sınıfta olduğumu, diplomamı alıp tekrar iş başvurusunda bulunmam gerektiğini söylüyorlar. Nasıl olur ben bitireli çok oldu diyorum ama ortada diploma falan da yok. Kendimi, Beyazıt Meydanın’da İstanbul Üniversitesi’nin ana giriş kapısında, hüviyet kontrolünde sıra beklerken buluyorum. Olamaz, burada bir yanlışlık var diye diye uyandım.

Jung, bu rüyanın yorumunu nasıl yapardı acaba! Geriye dönüp tekrar başlamam gereken şey ne? Nedir o eksik bıraktığım, tamamlanmamış olan? Bana “düzen”in içine yine sıkışıp kaldığımı, yaşantımın tekdüzeleşmeye başladığını düşündürüyor bu rüya. Yolculuğun ruhumda yarattığı o sonsuz ve sınırsız özgürlük duygusunu tekrar yaşamam gerektiğini hatırlatıyor: Dön başa, hangi yaşta olursan ol, tekrar düş yollara, git, sürekli git, hiçbir yere ulaşamayacağını bile bile. Git, tamamlanmamış olan sensin, git tamamla kendini yollarda, diyor sanki? Bilmem, belki de başka bir şey söylüyordur bilinçaltım…

İşte güne böyle bir kabus ve bu kabusun getirdiği düşüncelerle başladım. Yataktan doğrulup, içimdeki sıkıntıyı atacak, sıradan ama rahatlatıcı şeyler yapmaya karar verdim: Yüzümü bile yıkamadan, kütüphaneye çevirdiğim salonda, kitaplıkların daha fazla kitap alabilmesi için artık ilgimi çekmeyen kitapları ayırıp ve boşalan yerlere yeni aldığım kitapları yerleştirme işine giriştim. Yorulmaya başlayınca çay demleyip, Chopin’in dinlendirici noktürnleri eşliğinde, hafif bir kahvaltı yaptım. 

Gündelik hayatın can sıkıcı rutinine dönmem gerekti; yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Birazdan tekrar dağıtacağım yatağımı topladım. Sıra geldi en sıkıcı işe; bulaşıklar akşamdan yıkanmıştı ama her zaman yaptığım gibi tabak çanakları makineden çıkarıp yerlerine yerleştirme işini sabaha bırakmıştım, o işi de hallettim. Kahvaltı yaparken kirlettiğim tabak, bardak ve çatal bıçağı, bulaşık makinesine yerleştirdim. Tezgahı silince, bu sabahın bıktırıcı rutini de tamamlanmış oldu.

Sıra geldi her sabah yapmam gereken ama rahatlatıcı işlere. Balkonumda yetiştirdiğim çiçekleri, yeni ektiğim domates ve biberleri sulamak keyif veriyor. Ben bu işleri yaparken onlara da Klasik müzik dinletiyorum. Faydası var mı yok mu bilmiyorum ama sanki daha güzel açıyorlar…

Balkona, mutfakta oturduğum yerden rahat görebileceğim bir yere, içine çiçek ekmediğim ama toprak doldurduğum ince uzun bir saksı koymuştum. Her sabah bu saksıya, tarımsal ürünler satan bir dükkandan aldığım, buğday koyuyorum. Bayatlamaya başlamış ekmek varsa, onları da ufalayıp saksıya yerleştiriyorum. Bu sabah olduğu gibi, evden erken çıkmam gerekmiyorsa, müziği de kapatıp, kuşların gelip yemlerini yemesini izliyorum. Kuş cıvıltıları, Chopin’den bile dinlendirici geliyor. Kuşvaryum adını verdiğim bu boş saksıya, çoğunlukla saka kuşları geliyor. Saka kuşları dışında da gelip günlük iaşesini alan kuş çeşitleri var: Şimdiye kadar tespit edebildiğim, saksağan, ibibik kuşu, güvercin, kumru ve serçe…

Kuşlar çok ürkek ve her daim tedirgin. En ufak bir hareket algıladıklarında, uçup gidiyorlar. Bana da arkalarından bakıp hâyâl kurmak kalıyor…

Bu sabah da böyle geçip gidiyor…
05. Haziran. 2022

Yorum ya da sorularınız için: bilgi@bilgipesinde.com