Sabah Yazıları II

Semih Eser, Yolcunun Günlüğü, İstanbul Temalı Yazılar, Sabah Yazıları, Başka bir gün, Bilgi Peşinde

Sabah Yazıları II

Başka Bir Gün

Sabah uyandığımda üşüyordum. Yoksa üşüdüğüm için mi uyanmıştım! Zar zor yataktan kalkıp, sıklıkla yaptığım gibi evimin olduğu sokağı başındaki, Kafeye gittim. Daha yeni açılıyordu; hazırlığını tamamladıkları ilk masaya konuşlandım. Bir çay söyledim ve bir süreliğine amaçsızca etrafı seyretmeye başladım.

“Abi narin çiçekleri en arkaya koyacakmışım, ne bileyim ben hangi çiçek narin!” Adam haklı, hangi çiçek narin anlaşılır gibi değil. Az önceki konuşmanın ev taşıyan hamallardan birinin nakliye aracının şoförüne yaptığı yakınma olduğunu söylersem durum daha iyi anlaşılacak. Onlar aralarında konuşa dursun ben ise bir iş günü nasıl olur da işlek bir sokağı böyle keyfi trafiğe kapatabildikleri üzerine düşünmeye başladım. Hem sokağı işgal etmelerini hem de inanılmaz yavaşlıkta çalışmalarını hayretle izlerken durumu izah edebilecek sözü buldum: Başıboşluk.

İstanbul başıboş bir kent diye aklımdan geçirdim. Ama hangisi daha önce aklıma geldi gerçekten hatırlayamıyorum; Stratis Tsirkas’ın “Başıboş Kentler” üçlemesi mi yoksa İstanbul’un başıboşluğu mu? “Başıboş Kentler” üçlemesinde yazar, Kudüs, Kahire ve İskenderiye’yi kimlik, siyaset ve insani zaaflar bağlamında romanlaştırır. Bu diziye kesinlikle İstanbul da eklenmeli diye düşünüyorum.

Kafe, tüm hazırlıklar bitip tamamen açılınca oturduğum masadan kalktım her zaman oturduğum köşeye geçtim. Sıradan alışkanlıklar edinmeyi seviyorum: Misal her gittiğim lokantada, kafede hep aynı yere oturmaya özen gösteririm. Eğer o masa, o koltuk doluysa o gün oraya girmekten vazgeçebilirim. Mutlaka orada oturmak istiyorsam biraz dolaşır benim köşemin, benim koltuğumun boşalmasını beklerim. Benimki masum bir takıntı üstelik kimseye zararı da yok. Ya mevki meraklısı koltuklarından vazgeçemeyenlere ne demeli?

Bugün nedense roman isimleriyle düşünüyorum. Bir küçük takıntımı anlatmaya başlayınca aklıma Milan Kundera’nın “Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği” geldi. Konuyla alakası olmayabilir ama Kundera’nın “Gülünesi Aşklar” romanı da aklıma gelince, benim yaşadıklarımın hiç de komik olmadığını hatırlamam uzun sürmedi.

Birkaç bardak çay içip bir de tost yedim. Bir yandan etrafı gözlemlerken bir yandan da gelen mektupları yanıtladım. Sonunda nakliye kamyonu yüklemeyi bitirdi. Böylece yol açılmış oldu. Oğlumu arayıp bir dostumdan bana hediye edilen eski gazete ve kitapları artık getirebileceğini söyledim. Eve gittim.

Bir dakika belki de bütün bu olanlar yazdığım sırada olmadı. Nakliye aracının az sonra yükünü yükleyip hareket edeceğini öngörmüş ve daha araç hareket etmeden eve gidip oğlumu aramış da olabilirim. Genellikle insanlar zamanı düz bir çizgide ve ileriye doğru yaşar. Bu benim için hep böyle olmuyor; küçük sıçramalar ile hareket noktasından varış noktasına aradaki süreci atlayarak ulaşabiliyorum. Bazen tersi de oluyor: Belleğimde kalan anıları o an yaşıyormuşum gibi hissedebiliyorum. Ayrıntıda her şey gerçekliğini yitiriyor.

Oysa Haldun Taner hiç de benim gibi değilmiş. Tiyatro oyunları, gezi ve söyleşi kitaplarının dışında birçok öykü de yazmış olan Haldun Taner’in zaman algısı neredeyse “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” kıvamındaymış. “Onikiye Bir Var” adlı öyküsü gerçek yaşamından esinlendiği bilinir. Zamanı saatine bakmadan büyük bir isabetle bilirmiş. Öyküde kendini zaman içinde geliştirdiğini ve saniyesine kadar şaşmaz bir isabetle bilmeye başladığını anlatır.

Haldun Taner ile karşılaştırdığımda kendimi, durumum gerçekten vahim. Bırakın zamanı aşağı yukarı kestirmeyi bir ileri bir geri sıçramalarla günleri bile karıştırıyorum.

Benim için doğruya en yakın zaman “İsim Fiilin Öğrenilen Geçmiş Zamanı”: Yani benim yaptığımı güvendiğim birinin ağzından duyduğum “yap-mış-ım” gibi geçmiş zamanlar. Çoğunlukla kafam karışık olduğundan “Mişli Geçmişin Rivayeti” en sık kullandığım ve en elverişli zaman. “Yap-mış-mış-ım” harika bir zaman dilimini gösterdiği gibi anlamsal açıdan da en ucu açık durumu işaret ediyor: O dediğinizi belki yaptım belki de yapmadım ama yaptığım söyleniyorsa da bunun doğruluğundan çok emin olamayız.

İşte bu sabah da bu yazıyla geçti zaman…

Yorum ya da sorularınız için: bilgi@bilgipesinde.com