Sabah Yazıları I

Semih Eser, Yolcunun Günlüğü, İstanbul Temalı Yazılar, Sabah Yazıları, Öyle bir gün, Bilgi Peşinde

Sabah Yazıları I

Öyle Bir Gün

Dün sabah uyandığımda, alışılmadık hiçbir şey yoktu. Banyoya gittim aynaya baktım, çok şükür bugün de hamam böceğine dönüşmemişim diye sevindim. Her sabah önce uyandığım için bir de başka bir canlıya dönüşmediğim için sevinirim.

Salonun ortasına yığdığım dört koli kitabı konu gözetmeksizin evin değişik bölümlerinde duran kütüphanelerin boş raflarına yerleştirdim. Yakında kitaplarla birlikte alt komşunun evine çökme ihtimali gelince aklıma yüzüme belli belirsiz bir tebessüm yerleşti. Nasıl olsa kimse beni görmüyor ve ben söylemezsem niye sırıtığımı da bilemeyecekler diye düşününce içim rahatladı.

Kitap yerleştirme faslı bitince temizlik işine giriştim. Önce renkli kirlileri çamaşır makinasına tıkıştırdım sonra mutfağı toparladım ve bulaşıkları bulaşık makinasına yerleştirdim. Yıllar önce bir arkadaşıma, çamaşır makinası diye bulaşık makinası verdiğim aklıma geldi. Bir süre kaşıkların konduğu bölüme çoraplarını, bardakların konduğu yerlere iç çamaşırlarını, tabakların konduğu bölüme de pantolon ve gömleklerini koyup yıkadığını hatırlayınca bastım kahkahayı. Kendi kendime gülüyor olsam da kimseye hesap verecek halim de yok. İkinci tur beyazları yıkadım. Bütün kirli çamaşırlarım temizdi artık.

Sevgili Eser ağabeyim ilk defa evime geleceği için durumdan vazife çıkartarak evi bir güzel topladım. Mutfaktaki ocağın üzerine önceki gün yaptığım salçalı etten salça sıçratmışım. Ocağın üstünü de temizleyiverdim. Sanki komutan Eser ağabey eve gelip mıntıka temizliğini iyi yapmış mıyım yapmamış mıyım kontrol edecek!

Markete gittim, Eser ağabeyin sevdiği biradan (reklama girer diye marka yazmıyorum) aldım. Birkaç çeşit meyve alarak evin yolunu tuttum. Biraları buzdolabına yerleştirdim. Eser ağabeyin birasını soğuk bardakla içmeyi sevdiğini bildiğimden buzluğa da bira bardaklarını koydum. Hazırlıklar tamamlandı.

Küçük bir balkonum var orada otururuz diye düşündüm. Balkona çıktığım da çiçeklerin düzensiz ve balkonun da kirli olduğunu görünce aynı sokakta oturan rehber arkadaşım Ülkü’yü arayıp ondan yardım istedim. Ayrıca boş elle gelmemesini ve çiçek getirmesini sıkı sıkıya tembihledim. Sağ olsun itiraz etmeden koşa koşa elinde bir sürü küçük saksı ile geldi. Tüm hamaratlığıyla çiçeklerime bakım yaptı, kendi getirdiği çiçekleri de saksılara yerleştirdi. Balkonu yıkamak için benden bir kova su istedi. Balkonu mis gibi yaptı ama su gideri kırılmış olduğundan sokağı da bayağı bir çamura çevirdi. Hiç kızmadım. Hatta bunca iyiliği karşılığında akşam muhabbete onu da davet ettim. Tabi bir şartla; yiyecek bir iki meze yapıp getirmesi şartıyla! Ne iyi komşularım var…

Bütün bu işleri yoluna koyduktan sonra yemek yemek için tekrar dışarı çıktım. Gözleme ve ev yemekleri yapan bir lokantaya girdim. Sipariş verdikten sonra beklemeye başladım. Bir ara garsonlardan biri gözleme yapan kadının yanına gitti. Gözlemeci kadın garsona yuvarlak tahta bir tabak üzerinde bir gözleme verdi. Garson gözlemeyi aldı sonra gözlemeci kadının yanında duran bir kutudan ıspatulaya benzer bir alet çıkarttı. Yuvarlak tahta tabağın üstünde duran gözlemeyi önce yukarıdan aşağıya sonra soldan sağa kesti. Baktı gelen giden yok bu sefer de gözlemeyi verev keserek eşit altı parçaya bölünmüş olmasını sağladı. İşi bittiğinde yüzüne, sanki dünyayı ve onca şeyi yarattıktan sonra, yedinci gün mutluluğu yerleşti. Üzerinde altı eşit parçaya bölünmüş gözleme olan yuvarlak tahta tabağı biraz kendinden uzağa doğru tuttu. Doyumsuz bir sanat eserine bakar gibi tekrar baktı. İşini iyi yapmış insanlara özgü bir huzurla gülümsedi.

Yemeğim geldi. Hızla yiyip eve geri döndüm. Fas’tan aldığım bir Afrika maskını ve Uğurtan’ın hediye ettiği Janus maskını duvara astım. Yine Uğurtan’ın verdiği ahşap Janus mumluğu da maskların yanına astım. Az koleksiyonum varmış gibi mask koleksiyonu yapmaya karar verdim.

Bir süredir evin kapı zili çalışmıyordu sabah gelen elektrikçi pil tak çalışır demişti. Pil taktım çalışmadı. Telefon ettim tamam abi bir saat sonra gelirim dedi.

Eser ağabey elektrikçiden önce geldi. Zil çalışmayınca telefon etmek durumunda kaldı. İçimden inşallah bundan dolayı puanımı kırmaz dedim. Daha sonra elektrikçi geldi. Zil tamamen bozulmuş yenisiyle değiştirdi. Elektrikçi gitti Ülkü geldi. Bir süre sonra bozulmuş bilgisayarıma bakmak üzere Mert geldi. O da katıldı masamıza. Sonra Mert gitti. Sonra Eser ağabey gitti. Sonra ortalığı toplamama yardım edip Ülkü de gitti. Bir ben kaldım…

Dün Ahmet Arif’in ölüm yıl dönümüydü bugün ise Nazım Hikmet’in. Hasan Hüseyin’in “Haziranda Ölmek Zor” adlı şiiri geldi aklıma.

İşte öyle bir gündü: Yaşamın olağan akışı içinde öylesine bir gün…

Semih Eser

Rıza Güzey'in notu: Bu yazı 3 Haziran 2018 tarihinde kaleme alınmıştı.

Yorum ya da sorularınız için: bilgi@bilgipesinde.com