Kapadokya’da Yitirilmiş Bir Zamanın İzinde (IV)

Kapadokya’da Yitirilmiş Bir Zamanın İzinde (IV) /Semih Eser / Yolcunun Günlüğü / yolcunungunlugu.com / Gümüşkent Köy Odası, eğimli bir araziye, ferkâni denilen tarzda yani; zemini düzlemek için yerden yükseltilerek yapılmış, dikdörtgen tek katlı basit bir bina.

Kapadokya’da Yitirilmiş Bir Zamanın İzinde (IV)

Gümüşkent Köy Odası, eğimli bir araziye, ferkâni denilen tarzda yani; zemini düzlemek için yerden yükseltilerek yapılmış, dikdörtgen tek katlı basit bir bina.

Dış cephede, iki pencerenin ortasına gelecek şekilde ve çatıya yakın bir yere yerleştirilmiş kitabeye göre binanın, mimar Hacı Ömer tarafından 1939 yılında yapıldığını öğreniyoruz. Mimar Hacı Ömer yerel bir mimar olsa gerek; konuyla ilgili taradığım hiçbir makalede, hakkında bilgiye ulaşamadım. Bina, Kapadokya’nın jeolojik özelliğinden dolayı, neredeyse eski yeni tüm binalarda kullanılan, sarı renkli ve kolay işlenebilen “küfeki” taşından yapılmış. Yer yer moloz taşlar da kullanılmış.

Dışarıdan bakıldığında sıradan görünen yapının, doğudaki giriş kapısına doğru yöneldik. Belli ki, uzun zamandır kimsenin geçmediği ve ilgilenmediği için her yeri dikenli çalılar kaplamış. Bizi buraya getiren Ahmet beyin geçtiği yerleri dikkatlice takip ederek kapıya geldik. Zaten kilidi olmayan kapıyı Ahmet Bey iterek açtı. İçeri girdiğimizde odanın tüm duvarlarının resimlerle kaplı olduğunu görünce hepimiz hayretler içinde kaldık; birkaç süsleme beklerken odanın içinin tamamının sanki bir tuval olarak kullanıldığını görmek hepimizi şaşırtmıştı.
Oda, sadece güneyde bulunan iki dikdörtgen pencere tarafından aydınlatılmış. Tavan “hezen” denilen kalın, büyük kütük parçaları ile kaplanmış. Gelenlerin oturması, konaklayacakların yatabilmesi için odanın üç tarafına sekiler yapılmış. Ayrıca simetrik olarak doğu ve batı duvarlarında birer niş yapılmış. Önce mimari olarak durumu anlamaya çalıştıktan sonra tek tek resimleri incelemeye başladım.

Çok sayıda çiçek desenleri, vazo içinde çiçekler ve bunların dışında, hayat ağacı ve geometrik desenler hemen göze çarpıyor. Ama asıl ilgi çekici olan, odanın doğu duvarında, neredeyse duvarın tamamını kaplayan İstanbul’daki Sultan Ahmet Camii resmi. Ayrıca yine bence çok ilginç olan tren ve gemi resimleri oldukça naif bir şekilde çizilmiş. Mustafa Hoca, Anadolu’da bu tip köy odalarında ve duvar resimleri olan
evlerde, büyük şehirlere bir öykünme olarak, İstanbul ve Ankara’nın ikonik yapılarının ve kendilerinin pek görmediği şehirlere ait olan gemi ve tren gibi ulaşım araçlarının resmedildiğini anlatınca her şey daha bir anlam kazandı. Daha sonra konuyla ilgili birkaç makale bulup okuyunca bu bilgi de teyit edilmiş oldu.

Köy Odaları, Anadolu’nun halk kültürü ve mimarisinde önemli bir yeri olan mekanlar. Bulunduğu bölgeye göre, yaran odası, delikanlı odası gibi isimler alan ve zamanında sosyal ve kültürel hayatın vazgeçilmez parçası olan köy odaları bugün artık işlevini yitirmiş olsa bile, folklorik bir özellik olarak araştırmaya değer bir olgu. Köy Odaları uzunca bir çalışmayı ve üzerine başlı başına bir makale yazmayı hak eden bir konu. Dolayısıyla bunu ayrıca kendi başına bir bölüm olarak yazacağım. Bu yazı dizisinin ilk bölümünde http://www.yolcunungunlugu.com/detay/kapadokya-da-yitirilmis-bir-zamanin-izinde-i- Ürgüp’ün bir köyü olan Cemil Köyü’ndeki Rumların yaptığı kaya oyma misafirhane de bizim Türk “Köy Odaları” ile aynı işleve sahip olmasına rağmen bu olgunun, okuduğum makalelerde sanki sadece bir Türk geleneği gibi yazılması biraz kafamı karıştırdı. Yeterince araştırma yapınca sizlerle paylaşacağım.

Gümüşkent Köy Odası, ne yazık ki, işlevini yitirdikten sonra, terk edilmiş ve harap durumda. Resimler karalanmış, korunmasız bu odaya giren bir sürü insan duvarlara hatta süslemelerin üzerine adını kazımış. Gerçekten çok üzücü; bu halk sanatının, halk kültürünün çok özgün çok güzel bir örneği yok olmaya yüz tutmuş durumda. Köy Odası’nı gezip, hem bu yapıyı ve güzelim süslemeleri görüp mutlu olduk hem de bu harap halinin görmüş olmaktan üzüntü duyduk. Bu duygularla Gümüşkent’i terk edip Ürgüp’e doğru yola koyulduk.

Yolda Mustafa Hoca’yla güzel bir sohbete koyulduk. Nedense Köy Odası’nı gezerken sormadığım bir soru aklıma geldi. Bu resimleri yapan kimdi? Mustafa Hoca da ressamın kim olduğunu bilmiyordu. “Onu da sen bul” dedi. Hocam böyle deyince ben de başladım araştırmaya. Ve Gümüşkent’teki Köy Odası’nın ressamının kim olabileceğini buldum. Yalnız bu bilgiyi teyit etmek için yeni bir yolculuk yapmamız gerekti.

O yolculuk ve yeni bilgiler bir sonraki yazıda…

Yorum ya da sorularınız için: bilgi@bilgipesinde.com