Kapadokya’da Yitirilmiş Bir Zamanın İzinde (III)
Kapadokya’da Yitirilmiş Bir Zamanın İzinde (III) / Semih Eser / Yolcunun Günlüğü / Sevgili Mustafa Hoca’nın (Kaya) “Nevşehir Evlerinde Duvar Resimleri” makalesi için iki gezi daha yaptık. İlkinde amacımız, Nevşehir’in Gülşehir ilçesine bağlı Gümüşkent köyünde bir “Köy Odası” olmasına rağmen, o gezideki yol arkadaşımız Mine’nin (Gürlek) önerisi üzerine, 20 km ilerideki Hacıbektaş’a gidip, erenlere bir selam verelim dedik.
Kapadokya’da Yitirilmiş Bir Zamanın İzinde (III)
Sevgili Mustafa Hoca’nın (Kaya) “Nevşehir Evlerinde Duvar Resimleri” makalesi için iki gezi daha yaptık. İlkinde amacımız, Nevşehir’in Gülşehir ilçesine bağlı Gümüşkent köyünde bir “Köy Odası” olmasına rağmen, o gezideki yol arkadaşımız Mine’nin (Gürlek) önerisi üzerine, 20 km ilerideki Hacıbektaş’a gidip, erenlere bir selam verelim dedik.
Hacıbektaş Veli Türbesi’nin de içinde bulunduğu müze, Türkiye’nin en fazla ziyaretçi alan müzelerinden biri. Biz oradayken de yerli yabancı birçok kişi müzeyi geziyordu. Gençten bir rehberin bir Türk gruba, Bektaşilik ve orada gördüğü simgeler üzerine anlatımını duyunca, tabir yerindeyse Turhan Selçuk’un “Abdülcanbaz” karakterine söylettiği gibi “şallak mallak” oldum. Rehberlik mesleği, üniversitelerde bölüm olarak okutulduğundan beri, ne yazık ki, meslektaşım demeye utandığım bir sürü cahilin de yaptığı iş kolu haline gelmiş durumda…
Gümüşkent ile Hacıbektaş arasında Karaburna Köyü’nde bir Hitit Yazıtı olduğunu biliyordum ama daha önce oraya gitmemiştim. Bu yolculuk biraz amacından sapmış olmaya başlamasına rağmen, bu sefer de benim önerim üzerine, Karaburna Köyü’ne gitmeye karar verdik. Google Haritalar yazıtı bulabilmemiz için pek yardımcı olamayınca, köyün girişindeki bir benzinlikte durup gençten temiz yüzlü benzinci delikanlıya sorduk. Yalnız, benzinci dediğimde, Opet, Shell gibi içinde büyük marketi, restoranı olan bir yer sanmayın; ağaçlar altında, daha çok bir kır kahvesini andıran, iki pompası olan bir yer. Bizim genç benzinci, sorduğumuz yeri bilmediğini ama patronunun orada olduğunu ve onun bilebileceğini söyleyip, ağaçların altında ailesiyle birlikte serin serin oturan patronunun yanına vardı. Adamcağız da zaten durumu anlayıp yerinden kalkıp yanımıza gelmek üzereydi.
Anadolu köylülerinin konukseverliği, yardımseverliği gerçekten görülmeye değer. Kendi ortamlarından ayrılıp şehre geldiklerinde kafaları iki farklı dünya arasında karışıyor olsa gerek. Oysa, doğup büyüdükleri, alışık oldukları ortamda çok hoş insanlar. Neyse efendim, bizim benzinliğin sahibi, çay kahve ikram etmeye kalkmasından tutun her türlü nezaketle yardımcı olmaya çalıştı. Benzinlik tepede bir yerde köy ise daha aşağıdaydı. Çukurdaki köyün arkasında, benzinlikten kuş uçuşu bir kilometre kadar ileride, iki yüksek tepe görünüyordu. Yazıt işte bu iki tepenin arasında bir yerdeydi.
Benzinliğin sahibinin tarifine göre bu ikiz tepenin arka tarafına ulaşıp, arabayla gidebileceğimiz en uç noktaya kadar gittik. Arabadan inip, çalılar arasından geçerek iki tepenin arasına vardık. Önce bütün grup; ben, Çağla, Mine ve Mustafa Hoca, yazıtı aramaya başladık. Bulamayınca, ikişerli grup halinde aramaya devam ettik, yine bulamayınca herkes ayrı bir tarafa gitti. Hiram Usta’nın naaşını arayan duvarcı ustaları gibiydik. Ancak o hikâyede naaşı bulurlar, oysa biz dört koldan aramamıza rağmen bulamadık. Ve bilen biriyle gelmeye karar verip bu işi başka bir zamana bıraktık.
Tekrar yola koyulduk. Tarlalar arasından geçerek 20 kilometre sonra Gümüşkent Köyü’ne ulaştık. Köyün girişinde, oldukça zengin bir yerleşim olduğunun göstergesi tek katlı, iki katlı bahçeli evler vardı. Google navigasyonla aradığımız ‘Köy Oda’sını yine bulamayınca, her köyde olmazsa olmaz olan bir köy meydanı ve oralarda bir kahvehane aradık. Ara sokakların birinde bir kahvehane ve önünde sohbet eden insanlar görünce durdum. Arabadan indim ve usulünce selamlaştıktan sonra, içinde duvar resimleri olan eski bir ‘köy Evi’ni aradığımızı söyledim. Herkes yerini biliyordu ancak tarifle bulamayacağımıza kanaat getirince aralarından biri, Ahmet Bey, bizi götürebileceğini söyledi. İyi ki de öyle yapmış yoksa çok zorlanırdık. Yoğun yağış nedeniyle yollar iyice bozulmuş, yer yer hâlâ çamur birikintileri vardı. Yanlış bir yere sapsak geri dönmemiz bayağı zor olurdu. Uygun bir yere arabayı park edip, harabeler arasından geçerek, sonunda aradığımız evi bulduk.
Yorum ya da sorularınız için: bilgi@bilgipesinde.com