Kapadokya’da yitirilmiş bir zamanın izinde (II)
yolcunungunlugu.com / Semih Eser / "Buz gibi soğuk suyumuzu içerken uzaklardan bir kadın sesi işittik. “ Gelin gelin, oğul verdi” diye bağırıyordu. Ana arı yeni bir koloni kurmak için bir kısım işçi arılarla birlikte kovanı terk etmişti. Bu büyülü ‘an’ı kaçırmamak için kısa bir süre muhabbet ettiğimiz baba, amca ve bize yol açan yol gösteren delikanlı izin isteyerek yanımızdan ayrıldı. Bize de artık geri dönmek kalmıştı…"
Kapadokya’da Yitirilmiş Bir Zamanın İzinde (II)
Şapeli gezdikten sonra, görmek istediklerimizi görmüş, mutlu bir şekilde iniş yoluna geçtik. Çıkarken dikkat etmediğim, misafirhaneye neredeyse paralel iki oyuk daha vardır. (Birinci fotoğraf) Bu kayalar oldukça düzensiz bir şekilde oyulmuştu. Belki daha sonraları oyulmuştu. İçlerinde herhangi bir duvar yazısı yoktu. İki oyuk kayayı birbirine bağlayan dar bir tünel de kazılmış, hatta bize rehberlik eden delikanlıya göre o kayaların içinde, nereye çıktığı artık belli olmayan çok uzun bir tünel daha varmış. Daha fazla macera aramadan geri
dönmeye karar verdik.
Dik bayırdan inişe geçmeden önce, biraz güç ve cesaret toplamak ve çevreyi iyice içimize çekip hafızamıza kazımak için bir süre hareket etmeden durduk. Kuş seslerinden başka, tatlı tatlı esen rüzgarın çalılarda çıkarttı hışırtıların dışında hiçbir ses yoktu. Sessizliği Mustafa Hoca bozdu. Yanıma yaklaştı ve o an aklına gelen, Misafirhane’de gördüğümüz bir resimle ilgili bilgi vermeye başladı. Kostis Melatiyadis’in çizdiği müzik aletlerinin, def, keman ve saz olduğunu hatırlattı ve ekledi; “ Bu üç farklı müzik aleti, burada birlikte yaşamış halkların
kardeşliğini simgeliyor diye yorumlar var.” Bunları anlatırken Hoca’nın yüzüne bir mahzunluk hemen farkedilebilen bir hüzün çökmüştü. Belli ki, yitip gitmiş bir zamanın, görkemli bir kültürün yok oluşu onu derinden üzüyordu. (Saz, def ve keman resminin fotoğrafı için, bu dizinin ilk makalesindeki sekizinci fotoğrafa bakın lütfen)
İniş yolu da çıkış yolu kadar zahmetli oldu ama sonunda kazasız belasız bunu da hallettik. Arabayı park ettiğimiz küçük göletin yanına indiğimizde, bizi gezdiren delikanlının babasına ve amcasına rastladık. Biraz laflayınca, Mustafa Hoca’nın öğretmenlik yaptığı okulda bir dönem birlikte çalışmış oldukları ortaya çıktı. Göleti oluşturan kaynak suyunun çok lezettli olduğunu söylediklerinde biz de kaynağından buz gibi su içme fırsatını bulduk. Oldukça kurak olan bölgede böyle bir su kaynağının olması dikkatimi çekmişti. Elbette yine Hoca’nın engin
bilgisine başvurdum. Hoca, arkamızdaki tepenin halk dilinde Golgoli Tepesi (bazen dağı da diyorlar) denilen tepenin adının Gorgoli olduğunu ve bunun da Yunanca, Gorga yani hızlıca akan su anlamına geldiğini söyledi.
Buz gibi soğuk suyumuzu içerken uzaklardan bir kadın sesi işittik. “ Gelin gelin, oğul verdi” diye bağırıyordu. Ana arı yeni bir koloni kurmak için bir kısım işçi arılarla birlikte kovanı terk etmişti. Bu büyülü ‘an’ı kaçırmamak için kısa bir süre muhabbet ettiğimiz baba, amca ve bize yol açan yol gösteren delikanlı izin isteyerek yanımızdan ayrıldı. Bize de artık geri dönmek kalmıştı…
Eve döndüğümde, hemen, Kostis Melatiyadis hakkında bilgi bulmaya giriştim. Hakkında çok fazla kaynak olmasa da, onu araştırırken, bölge hakkında, buraların insanları hakkında, yepyeni şeyler öğrendim. Bu kadim topraklar tarifsiz acılar çekmiş. Benzersiz kültürler üst üste eklemlenip, birbirinden ilginç insanlar yetiştirmiş. Hüznü alın yazısı belleyip, acıyı gösterişsiz bir bilezik gibi takmışlar bileklerine. Ve zorla göçüp gitmişler bu diyardan; doğup büyüdükleri, sevdikleri, sevildikleri bu topraklardan. Geriye, ilkel atalarının “ ben buradaydım, ben vardım” diyebilmek için kayalara el izlerini çizip bıraktıkları gibi, onlar da “ buradaydık” diye haykırabilmek için kayalara isimlerini yazıp gitmişler. Evet “ buradaydılar”. Ne kadar geçmişin izi silinmeye çalışılsa da “BURADAYDILAR”. Gittikleri yerlerde “oğul veren” arı kolonileri gibi yeni Güzelyurtlar (Nea Karvali: Kavala’da bir köy)) yeni Sinasoslar (Nea Sinasos: Eğriboz) kurmuşlar. Geriye bize sadece iz sürmek kaldı…
Yorum ya da sorularınız için: bilgi@bilgipesinde.com